Wolfgang Amadeus Mozart, klasik sanat anlayışını benimsemiş ve eserlerinin yapısında proporsiyon, denge, simetri ve anlaşılabilirlik gibi klasik öğretilere oldukça önem vermiştir. Bu form düzenini takip etmek adına, klasiklerin ve Rönesans sanatçılarının birçoğunun başvurduğu ‘’Freytag Piramidi’’ paternini eserlerine uygulamıştır.
Freytag Piramidi, hikayenin girişinin, aksiyonun arttığı ve doruk noktası olduğu kısmın, olay örgüsünün çözüldüğü bölümün ve en sonunda finalin birbirinden ayrı ve belirlenmiş olduğu kurgusal yapıya denir. Haliyle bu yapı, klasik drama anlayışının benimsediği yukarda da bahsettiğim simetri, denge ve proporsiyon özelliklerini barındırır.
Mozart’ı klasik Opera yazarlarından farklı kılan onlarca özellik sayabiliriz. Ancak aralarından en önemlisi, sahnedeki duygu akışını müthiş müzik dehasıyla kombinleyip, kurguya kattığı derin yapı ve izleyicilerin duygularına işlediği katman diyebiliriz. Bu duyguların arasında öfke ve hazzı bir arada tutmayı başaran Mozart, kara mizah anlayışını sahneye dökmesiyle müziğinin en absürt eylemleri bile akışıyla yönlendirebileceğini kanıtlar.
Gioachino Rossini, Bertolt Brech veya Gaetano Donizetti gibi usta Liberetto yazar ve bestecileri de eserlerinde kara mizaha başvurur ancak Mozart’ın, bu anlayışı izleyicilerin etik/ahlaki sınırlarını zorlayacak kadar ileri götürdüğünü söyleyebiliriz.
Bahsettiklerimizi örneklendirmek adına, Mozart’ın en ünlü eserlerinden olan çapkın Don Giovanni’ye bir göz atalım. Günümüzde hala dünyanın dört bir yanında, İstanbul Devlet Operası, Bavyera Devlet Operası, Viyana Operası veya Philadelphia Operası gibi önemli sahnelerde performans göstermeye devam eden Don Giovanni, ilk kez 1788 Mayıs ayında Viyana’da izleyicilerle buluştu.
Don Giovanni’nin üretiminde Mozart ve Lorenzo Da Ponte birlikte çalışmalarını sürdürdü. Da Ponte özellikle hikâyenin kurgusu ve olay örgüsüyle ilgilenirken, Mozart bu hikâyeye dramatik müzik dehasıyla derinlik kattı ve sahneye yansıttı.
İki perdeden oluşan Opera, Don Giovanni ve yardımcısı Leporello’nun sapkınlıklarını gerekçelendirdikleri ve hatta haklı çıkardıkları kaotik ortamı resmeder. Don Giovanni, kadın avcısı bir zampara olarak bilinir ve kadınları baştan çıkarmak adına göze alamayacağı hiçbir eylem bulunmaz. Hatta, henüz oyunun başlarında Donna Anna’nın kalbini çalmak adına taciz edercesine ileri gittiğine şahit oluruz.
Öyle ki, Donna Anna’nın babası kızının yardım çığlıklarına yetişmek için sahneye dahil olur. Tartışma ve aksiyon anında Don Giovanni, Donna Anna’nın babasını olay yerinde öldürür. Ardından, hiçbir şey olmamış gibi sahneyi terk eder ve zamparalık yapmak adına yeni kurban arayışına girer.
Olay örgüsünün temelini atan bu hadise, oyunun henüz başlarında izleyicilerin etik sınırlarını zorlamaya başlar ancak resmedilen kişiliğin absürtlüğü ve izleyicilerin zihinlerinde oluşan Katarsis arzusu, Don Giovanni’nin cezalandırılmasını dört gözle bekler.
Katarsise oldukça kısa bir biçimde göz atarsak, kelimenin kökenin Yunancadan geldiğini ve ilk kez Aristoteles’in özellikle dramanın temelini attığı kült eseri Poetika’da bahsettiğini görürüz. Aristoteles’e göre Katarsis, genellikle Don Giovanni gibi patavatsız ve sinir bozucu karakterlerin, olay örgüsü boyunca bütün ahlaksızlıklarının ardından, ilahi adaletle yüzleştiği anda izleyicilerin boşalan ve rahatlayan duygularının bütünlüğü şeklinde özetlenebilir.
Beklendiği üzere oyun boyu süregelen zamparalığın bütün kurbanları hem intikam almak adına hem de Katarsis’i sağlamak amacıyla Don Giovanni’ye kendi zehrinden Machiavelli tarzı bir planla tattırıp, rahatlama anını izleyicilere yaşatırlar.
Don Giovanni’nin, günlük hayatımızda da karşımıza çıkan, yüzeysel varoluşunu narsistliğe dökercesine insanların iyi niyetini ve anlayışlarını suistimal edip kabul ettirmeye çalışan patavatsız kişiliklere oldukça gerçekçi bir illüstrasyon yaptığı söylenebilir. Yine de kişiliklerinde kocaman boşluklar olan bu varlıkların oldukça tehlikeli olabileceklerini hatırlamakta fayda var, gerçek hayatta Katarsis’i elde etmek büyülü edebiyat evrenlerine göre oldukça karmaşık bir halde.