Bugünlerde 77.si düzenlenen Cannes Film Festivali, birçok iddialı yapımın ilk gösterimine ev sahipliği yapıyor. İçlerinde Furiosa: A Mad Max Saga, Megalopolis ve Rumours gibi iddialı filmlerin olduğu festivalde, gözümüze bir o kadar çekindiğimiz ama aynı zamanda aşina olduğumuz bir isim çarpıyor.
David Cronenberg, öncüsü olduğu “body horror” temasının en yeni filmi The Shrouds’u Cannes Film Festivali’nde ilk kez izleyicilerle buluşturuyor ve Altın Palmiye ödülü için jürinin önüne seriyor.
“Body horror” teması boyunca insan bedeninin başkalaşımını ve cinsel dürtülerin bu başkalaşım üzerindeki etkisini karanlık bir korku temasıyla ele alan Cronenberg, eserlerinde bilimsel deneylerin felaketle sonuçlanmasıyla oluşan, insan bedenine eklediği yeni parçaların işlevlerini filtresiz bir biçimde yansıtıyor.
Başarısız deneylerin sonucunda oluşmuş yeni organların organik gözükmesi adına, The Fly, exisTenZ ve Videodrome gibi ünlü eserlerinde kullandığı oldukça gerçekçi ve bir o kadar rahatsız edici makyajları The Shrouds’da da göreceğimizi düşünüyoruz.
Bilim-kurgu korku türünde zaman zaman kendini tekrar ettiği yönünde eleştirilere maruz kalsa da, insan bedenine güncel algıların üzerinde bir bakış açısı kazandırdığı bu tür için hala çalışıyor olması sinema dünyasından takdir toplamış halde.
81 yaşında olmasına rağmen düzenli çalışmalarına devam eden Cronenberg, kariyeri boyunca 22 adet yayınlanmış filme sahip ve bu filmlerin yarısından çoğu gerilim-korku türünde.
The Shrouds, bulunduğu temadaki filmlerle aynı şemayı takip ediyor ve Karsh karakterinin ölen eşiyle bağlantı kurmak adına icat ettiği cihaza odaklanıyor. Ölülerle iletişime geçmek ilgi çekici gözükse de, beklenen kazanın ardından Karsh’ın başına gelecekler adına şimdiden endişeleniyoruz.
The Shrouds güçlü oyuncu kadrosu içerisinde Viggo Mortensen, Vincent Cassel ve Diane Kruger gibi isimleri barındırıyor. Bu isimlerin bir Cronenberg korku filmi için bir araya gelmiş olması eleştirmenlerin ve izleyicilerin dikkatlerini filmin üzerine toplamış halde.
Cronenberg’in verdiği röportajlarda The Shrouds’un oldukça kişisel bir film olduğunu ve neredeyse otobiyografik olduğunu söylediğini belirtmek isteriz, karısının ölümünün ardından yaşadıklarını filmine direkt olarak yansıttığını söylüyor ve bu da işleri daha da ilginç hale getiriyor.
