Fotoğrafı çeken kişinin, olaylara ilişkin yaşadığı hukuki süreç sebebiyle, talebi üzerine kredi bilgisi verilmemiştir.

Toplumlarda sonun başlangıcı: Putların Alacakaranlığı

Nietzsche, "Toplumların Alacakaranlığı"nda insanların putlaştırdığı figürlerin toplumlara verdiği yıkımı gözler önüne seriyor

Son günlerde hepimizin zihnini meşgul eden ve bizleri bir karanlığın içine sürükleyen gündem üzerine biraz beyin fırtınası yapalım. Protestoların başlangıç sebebi olarak, yıllarca susturulmuş ve bastırılmış halkın, özellikle ülkemizin genç nüfusunun, hukuksuzluktan doğan bu düzensiz düzene verdiği tepki gösterilebilir. Ülkemizde daha önce Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararı uygulamayan otoritelere tanık olmuş; bu gibi hukuk tanımaz davranışlara defalarca şahit olmuş olsak da, halkın büyük çoğunluğunun desteklediği, hatta bir nevi umudunu bağladığı bir muhalefet temsilcisinin tutarsız iddialarla tutuklanması, yurttaşların yarını bir kez daha düşünmesine sebep oldu. Bazı nedenler dolayısıyla, bu olaylar silsilesini derinlemesine incelemek yerine, bu yazıda sizlere ”putlaştırılmış” fanilerin toplumlar üzerindeki yıkıcı etkisinden söz edeceğim.

Friedrich Nietzsche, 1882

İki büyük dünya savaşının ardından insanlar yalnızca hayatlarını, uzuvlarını değil, ruhani taraflarından da büyük kayıplar verdiler. Bu keskin yol ayrımının insanlarda doğurduğu boşluk hissi, birçok düşünürün üzerine çalıştığı ve hatta kimi zaman yerini doldurmaya çabaladığı bir girdaba dönüştü. Ünlü filozof Nietzsche, yıllar boyunca insanların omuzlarına üst üste binen travmalar ardından oluşan bu girdabı çalışmak adına, öncesinde başka düşünürler tarafından tartışılmış ve incelenmiş olan Nihilizm konseptini üstlendi. Bu girdap, insanı insan yapan (ya da öyle sandığımız) bütün değerlerin anlamsızlaşması, insanların amaçsızlaşması anlamına geliyordu. Nietzsche’nin kendi deyimiyle: “En yüksek değerlerin değerini yitirmesi.” (Güç İstenci)

Nihilizmin babası olarak bilinse de, Nietzsche bu girdabı insanlar için çok tehlikeli görmüş ve okurları defalarca anlamını yitiren dünyada anlam yaratmaları için tembihlemiştir; çünkü Nietzsche’ye göre, insanlar yaratıcıyı çoktan öldürdü ve yeni değerler yaratma sorumluluğu yalnızca kendilerine kaldı.

Putların Alacakaranlığı’nda ise, toplumun büyük bir kesiminin benliklerinden vazgeçerek yükselttiği putların tehlikelerinden bahseder ve oldukça sert bir yaklaşımla eleştirir. Bu insanlar, çoktan nihilizm girdabına kapılmışlardır ve bütün bu zavallı hayatların amaçsızca birbirini takip ettiği bu girdabın içerisinde hâlâ yaşadıklarına inanmak adına, aralarından bir figürü yükseltmeye başlarlar. Bu insanların hayatları boşluktan ibarettir; bir uğraşları, entelektüel bir girişimleri yoktur, marjinal uğraşlardan korkarlar ve kalabalıklarının içinde kendilerini güvende hissederler. Girdap, bu insanların düşüncelerinde sistemleşmeye sebep olmuştur; aynı şeyleri düşünüp, aynı şeyleri hissederler ve yükselttikleri temsilcinin sözlerini hakikat yerine koyarak, narsist bir yanılgının içinde bir ömür geçirirler.

Ayrıca, içlerinde bulundukları yanılgının ve sürü psikolojisinin altını çizmek adına, Nietzsche girdaptaki insanların yarattığı fikirlerin arayışına çıkar, ancak hiçbir şey bulamaz. Kendi deyişiyle:

Büyük insanlar aradım, onların ideallerinin maymunlarından başka bir şey bulamadım.

Putların Alacakaranlığı, s. 17, Özdeyişler ve Oklar

Düşünceleri sistemleşmiş ve girdabın içinde savrulan bu insanlar, çareyi birbirlerine tutunmakta bulur. Kendilerinden olmayan herkesi lanetlemeye ve dışlamaya başlarlar. Eğer toplumun büyük bir kesimi bu nihilist girdaba sürüklenmiş bir durumda ise, toplumun diğer kısmının baskılanması kaçınılmaz hale gelir ve baskılanan vatandaşlar, Putların Alacakaranlık zamanını beklemeye başlar.

Ancak unutulmamalıdır ki, putlar sahtekâr idollerdir. Nietzsche’nin tasvir ettiği anlam yaratma yetisi putlarda bulunmaz; varoluşları gereği yıkılıp gitmeye, zamanla çürümeye ve alacakaranlıkta parçalanmaya mahkûmdurlar.

Öyle ki, insanlar birini ya da bir fikri putlaştırdıklarında, aslında onu gerçekliğinden koparıp, içini boşaltarak sadece sembol haline getirirler. Nietzsche için bu ölümcül bir hatadır:

Tapmak istediklerinde bu putperestler, öldürüyorlar, postlarına saman dolduruyorlar.

Putların Alacakaranlığı, s. 26

Yani aslında put nefes bile almıyor, yaşamıyor ve hissetmiyor. Putların getirdiği yıkım, ancak hislerinden ve düşünme yetisinden arınmış bir otoritenin eseri olabilir. Bu figürler, toplumun korkularından, boşluklarından ve kendi düşünme sorumluluğunu terk etmesinden doğar. Yükseltilen her sahte figür, önce anlamla doldurulur gibi görünür, sonra içi boşaltılır, sadece bir kabuk hâline gelir.

Nietzsche bu tehlikeyi çok net şekilde sezinlemiş ve şöyle ifade etmiştir:

Bu kez soruları çekiçle ortaya koymak burada – ve belki ancak, şişmiş bağırsaklardan gelen şu meşhur gurultuyu duymak cevap olarak.

Putların Alacakaranlığı, s. 9, Önsöz

Yani çekiçle yokladığınızda, içi boş putlardan sadece gürültü gelir.

Son olarak, bütün bu olan bitene Nietzsche’nin çözümü, Putların yıkılmasıdır. Putlar yalnızca bireyin marjinal ve derin düşünce yoluyla, kendi zihinsel konfor alanından çıkarak, maskelerin düşmesini sağlaması sonucu yıkılır. Birey doğruyu dayatılan otoriteye körü körüne inanarak değil, kendi aklıyla bulmalıdır.

Nietzsche tam da bu sorumluluğu hatırlatır:

Durup bakan mısın? Yoksa işe koyulan mı? – Ya da başka yere bakıp, sırtını dönen?

Putların Alacakaranlığı, s. 20, Özdeyişler ve Oklar