Favori yönetmenlerimi sayacak olursam her zaman 4 isim sayarım: Pier Paolo Pasolini, Jan Svankmajer, John Waters ve Luis Bunuel. Bunuel ile tanışmam “Burjuvazinin Gizli Çekiciliği” (Le Charme Discret De La Bourgeoisie. 1972) filmi ile oldu. Aradan geçen zamanda Dostoyevski’nin “Dokuz Mektup’ta Bir Aşk Öyküsü” adlı öyküsünü okudum. Aradaki benzerlik dikkatimi çekti. Bunuel’in filminde bir grup burjuvanın buluşup yemek yiyememesi gibi, Dostoyevski’nin öyküsünde de 2 kişi bir türlü buluşamayarak birbirleriyle mektuplaşıyorlar. Bu öyküde Dostoyevski’nin ve dönemin Rus mizahını görmek mümkün. Bunuel’in otobiyografisinde bu benzerlikten bahsetmemesinden dolayı bu durumun bir tesadüf olduğunu görüyoruz.
Kitaba ilk başladığımız andan itibaren aslında Bunuel’in filmlerini daha net anlamaya başlıyoruz. Bunuel’in yetiştiği ortam filmlerine ışık tutuyor. Doğumuyla birlikte Ortaçağ’dan kalma kültürel ve ekonomik bir yapının içerisinde buluyor kendini. Aynı zamanda ailesi de aslında sürekli eleştirdiği burjuvaziye dahil. Babası ticaretle uğraşan birisi ve hatırı sayılır bir gelire sahip. Öğrencilik yıllarına kadar hayatı bu Ortaçağ kültürünün kalıntılarını yaşayan Aragon’da geçiyor. Üniversite dönemini Madrid’de geçiriyor ve hayatı boyunca Fransa, Amerika, Meksika gibi pek çok farklı ülke görüyor ve hayatının belli dönemlerinde burada yaşıyor. Bunların yanı sıra İspanya İç Savaşı gibi sıradışı bir olaya içerisinden tanık oluyor. Gerçeküstücülerle tanışması (yer yer onlarla ayrışsa da birçok filminde sürrealizmin etkisini görebiliriz) ve Hollywood’u görmesi onun bakış açısını etkiliyor.
Bütün bunlar düşünüldüğünde Luis Bunuel’in bütün sanatını daha net anlayabiliyoruz.
Bütün bu hayatı yaşayan birisi elbette Luis Bunuel olurdu. Aksi pek mümkün değil. Kitap boyunca Bunuel’in filmlerinin çekim hikayelerine ve filmlerdeki amaçlara değinmesi de izleyici için ayrıca önemli. Kitabın bir klasik otobiyografilerden ziyade roman gibi akıcı olduğunu da belirtmeliyim. Bunuel’in pek çok filmi de kitaplardan uyarlanmıştır. Filmlerini izledikten sonra bu kitapları da okumanızı öneririm. Evet öncelikle filmini izlemenizi öneririm. Bunuel’in filmlerinde keyfinizi kaçıracak en ufak şeye (spoiler gibi) izin vermemelisiniz. Benim en beğendiğim Bunuel filmini belirtmem gerekirse, o film kesinlikle Joseph Kessel’in romanından uyarlanan Gündüz Güzeli (Belle de jour, 1967) olur.