Sahne adı Bonnie “Prince” Billy olan Will Oldham’ın yeni albümü Keeping Secrets Will Destroy You 11 Ağustos’ta bizlerle buluştu. Metacritic’in incelemelerine göre “evrensel beğeni” anlamına gelen 100 üzerinden 84 alan bu albüm çoğu eleştirmen tarafından “şiddetli bir ruha sahip açık, şefkatli bir kayıt” olarak nitelendiriliyor.
Amerikalı şarkıcı-söz yazarı Will Oldham 1970’te Kentucky’de doğdu. Folk müzikle doğduğundan beri iç içe olan Oldham daha sonra root, country, punk ve indie rock’ı harmanlayıp kendine ait bir tarz oluşturdu. Seksenli yıllarda kariyerini Los Angles’ta bir aktör olarak sürdürürken Brown Üniversitesi’nde etnomüzikolog olan profesörü Jeff Todd Titon’un bir projesi için müzik yapmaya başladı. İlk başlarda, uzmanlara güvenmek yerine herkesin çeşitli görevleri yerine getirebileceği fikrinin benimseyen “do-it-yourself punk aesthetic” ve önlenemez bir açık sözlülükle yazdığı şarkı sözleriyle tanındı. Geçtiğimiz 30 yıl boyunca bu ideolojiyi sürdüren Will Oldham, Amerikan halk veya taşra geleneğindeki “perili melodiler etrafında dolaşan kırılgan bir tür şakıma” olarak tanımlanan bir ses ile “Appalachian post-punk solipsist” olarak anılmaya devam ediyor. Şarkılarında sanki ayna karşısında yapılan bir konuşmanın dürüstlüğü ve hepimizin zihnimde dolaşan fikirlerin sade ama içten yankısı var. Keeping Secrets Will Destroy You da bu amaca hizmet eden samimi bir albüm.
Oldham bize folk, country ve blues’u kendi anlamlandırdığı şekilde, sezgisel şekillere sokarak bize sunuyor. Şarkıların çoğu doğanın içinden seçilen bir imgenin hissettirdiği çaresizlik duygusunu bize anlatıyor. Bir şarkıda kalp kırıklığını Meksika’da volkanik bir dağ olan Popocatépetl’a doğru yürürken tamir etmeye çalışırken Willow, Pine and Oak parçasında meşe ağacı gibi olmanın kullanışlılığından bahsediyor. Elektrikli herhangi bir enstrümandan yoksun melodiler, sade ve kolayken sözler keskin ve karanlık düşüncelerle bizi içine çekiyor. Neşeli gitar ritimlerini vedaları, kayıpları, umutsuzluğu anlatmak için kullanıyor. Ancak Oldham bu hayatın içinden olan duyguları bir ağıt olarak değil daha iyi bir yaşam için deneyimlenmesi gereken durumlar olarak aktarmayı başarıyor ve bizi Kentucky’nin gizemlerine doğru bir yolculuğa çıkarıyor.
Albüm açılış şarkısı “Like it or Not” zamanın tek gerçek ölçü birimi olduğundan bahsederken herkesin kalbinin kırılabileceğini, üzülebileceğini, korkabileceğini ama yine de sonun her zaman herkes için aynı olduğunu fısıldıyor. Arkada çalan akustik bir gitara Sara Louise Callaway’in kemanı ve Elisabeth Fuchsia’nın viyolası eşlik ediyor. Siz beğenseniz de beğenmeseniz de “kalbinizin volkanik çekirdeğinden gelen coşkulu patlamaya kendinizi hazırlamanız” gerektiği konusunda sizi uyarıyor. “Behold! Be Held!” blues yansımalarını net bir şekilde görebildiğimiz ve müziğin bazen tek sığınma noktası olabileceğini hatırlatan masum bir övgü. Diğer bir taraftan “Bananas” her deliği şafaktan daha sıcak bir şeyle” dolduran Oldham’ın cinsellik hakkındaki komik şarkılarının geleneğini sürdürüyor. “Kentucky is Water” ise sanki aile ile geçirilen bir pazar günü gecesinde geleceğe dair korkuların yüzeye çıkmasıyla kaleme alınmış hissi veriyor. Bizi bildiğimizi sandığımız her şeyi sorgulamaya teşvik ediyor ve Oldham’ın yeni yeni alışmaya başladığı ebeveynlik rolüyle birlikte gelen korkuların sessiz haykırışları gitarın telleriyle bize ulaşıyor.
Öğrenmeye ve sevmeye dair küçük öğütler albümün bütününde var. “Bilmemek bilmemenin ilk adımıdır” dizesi de bunlardan bir tanesi. “Rise and Rule” parçasıysa favorilerimden bir tanesi. Hawaii’de doğup Ohio yakınlarında büyüyen bir kadının mücadelelerini ve zorluklara rağmen gurur duyulabilecek bir yaşam yaratmanın güzelliğini tatlı bir melodiyle bizlere aktarıyor. Oldham, bütün albüm boyunca normalde çığlık atarak kendimize söyleyeceğimiz gerçekleri bize neredeyse fısıldayarak anlatıyor. Daha sağlam bir varoluş için bize ders niteliğinde söylediği şarkıları küçük bir kılavuzu andırıyor. Birçok kez dinledikten sonra şarkılar yavaş yavaş sizin de gerçeğiniz haline kolayca gelebilir.
Keeping Secrets Will Destroy You, sizi sır saklamanın yavaş yavaş tüketeceğini, bu sırrın sadece tek bir durum değil hayatın ta kendisi olduğunu hatırlatan bir albüm. Kendimizi kandırmanın en ölümcül hatalardan bir tanesi olduğuna dikkat çekiyor. Belki de bu nedenle albümün son parçası “Good Morning Popocatépetl”. Meksika’daki bir volkanik dağa günaydın dediğimiz bir parça. İşte belki de bu yüzden bırakalım gerçekler taşsın, melodilere dökülsün ve oradan kalplerimize akıp bizi ısıtsın.