Bu öyküler neden gezici?
Bu 12 öykünün başlangıç noktası uzun yıllara dayansa da inanılmaz bir acele içinde bitirilmiştir. Başlarına gelen talihsiz bir kaybetme vakasından sonra tekrar yazılmışlardır. Marquez bir gezisinden dosyayı tamamlamış bir şekilde dönerken karısının çantasını kaybetmesi sonucunda hiç kopyası olmayan bu on iki öyküyü kaybetmiştir. Geri dönüp her şeyi en baştan alan Marquez, şimdi elimizde olan bu on iki öyküyü her detayı tekrar takip ederek yeniden var etmiştir.
“Büyüdükleri zaman yazar olmak isteyen çocukların, bu yazı yazma illetinin ne doymak bilmez bir ömür törpüsü olduğunu şimdiden anlamaları için bile olsa anlatmaya değer, garip bir yaratıcılık deneyimi oldu bu.”
Marquez bu on iki öykünün aklına gelişini şöyle anlatır:
“Bu on iki öyküyü yazma fikri bana kendi cenazemi gördüğüm bir rüyadan sonra geldi. Rüyamda siyah bir takım elbiseyle eski dostlarımın arasında dolaşıyordum. Dostlarımın hepsi mutlu ve keyifli bir moddaydı. Cenazenin sonunda herkes ayrılmaya başladı, ben de ayrılmaya yeltendim fakat aralarından biri beni durdurup ‘Burayı terk edemeyecek tek kişi sensin’ dedi. İşte o anda anladım ki, ölüm artık dostlarınla beraber takılamamak demekti. Böylece ben de bu on iki öyküyü yazarak dostlarımla sonsuza dek beraber olmaya karar verdim.
12 Gezici Öykü’nün Marquez’in başyapıtı olduğunu düşünüyorum. Öykü yazmanın zorluğunu ustaca aşması bir yana, öykülerin içinde başkaldıran yaşantının büyük yalnızlığını hissettirebilmesi de görmezden gelinemeyecek bir ağırlık katıyor.
İyi Yolculuklar, Sayın Başkan
İşi bitmiş bir Karayip başkanı Cenevre’de yoksulluk içinde yaşarken, yaşamına devam etmesi için bir ameliyata ihtiyacı olduğunu fark eder. Bu sırada ana vatanından olan bir çift ona yardım eder ve ameliyatı için gerekli parayı verirler. Ancak bu çiftin asıl amacı eski başkandan para almaktır. Sağlığına geri kavuştuğunda başkan Cenevre’yi terk eder ve devlete tekrar başkan olmak istediğine dair mektuplar yollar. Ancak eskisinden de daha yoksul bir durumda olduğunu fark eder. Hikaye aslında Lazara ve karısının başkan tarafından nasıl kandırıldığını anlatır.
Azize
Margarito Duarte ölen kızını büyük bir tabutta Vatikan’ın etrafında gezdirir. Kız ölü olduğu halde capcanlı ve hayat dolu gözükür. Öykü, Margarito’ya yardım eden İtalyan bir sinema öğrencisinin gözünden anlatılıyor. Öykü konu olarak Margarito’nun kızını nasıl bir azize olarak görmeye başladığı etrafında dönüyor.
Uyuyan Güzelin Uçağı
Cinsiyet perspektifleri açısından incelendiğinde eğitici olabilecek bir öykü olan Uyuyan Güzelin Uçağı, oniki saatlik Paris-New York uçağında uyurken tüm zamanını onu izlemekle geçiren bir adamın hikayesi. Hem çok eğlenceli hem de çok trajikomik.
“Kendimi Rüya Görmek İçin Kiralıyorum”
Küba’daki selde çok ilginç bir yüzük ortaya çıkar ve bu kadınla yüzük olayı anlatıcıya bir zamanlar tanıdığı ve geçimini kendi rüyalarını satarak kazanan bir kadını hatırlatır.
“Ben Yalnızca Telefon Etmeye Gelmiştim”
Sizi canınızdan bezdirip o meşhur Kırmızı Pazartesi havasını tekrar solutan, yeter artık çok güzel yazıyorsun kendimi keseceğim raddesine getirebilecek potansiyelde, muhteşem bir öykü!
Öykü genel hatlarıyla, Maria adlı bir kadının arabasının durması ve otostop çekerek belki bir telefon ederim de kocama ulaşırım diyen bir kadının hikayesi. Tabii olaylar tatlıya bağlanmıyor ve kadın sinir hastalıkları otobüsünü durdurup biniyor. Uyuyakalan zavallı Maria gözünü hastanede açıyor ve sürekli “ben yalnızca telefon etmeye gelmiştim” deyip duruyor. “Ben deli değilim…” Maalesef hastane prosedürleri onu bırakmıyor. Ve eli kolu bağlanıyor.
Okurun da öyle.
Ağustos Korkuları
“Duayı sürdürmenizde bir yarar yok” dedi süvari, ilk başta gösterdiği nezaketi bir yana bırakarak “Ağustosta Tanrı bile tatile çıkar.”
Bu öykü, korku filmlerinden fırlamış klişe saray ve hayaletler konusunu çok eğlenceli bir dinamikle okuyucuya yutturuyor. Arezzo’da kızgın bir hayalet tarafından ele geçirilmiş sarayda bir gece geçirecek olan aile oldukça tedirgindir. Yani daha doğrusu anlatıcı olan adam, öyküyü anlatırken korkularını belli etmekten kaçınarak karısıyla birinci katta uyumalarına rağmen üçüncü katta uyandıklarında yaşadıklarını dillendirir. Ludovico delirmiş bir dahidir ve kendi karısını öldürdükten sonra kendi av köpeklerine kendisini öldürtmüştür. Pek de tekin bir hayalet sayılmaz yani…
María dos Prazeres
Ölmek üzere olduğunu düşünen orta yaşlı bir hayat kadınını konu alan öykü, kadının Barselona’daki en pahallı mezarlıktan iyi bir mezar satın almasıyla başlar. Akabinde Maria kendi köpeğini mezarının başında ağlaması için eğitmeye başlar. Zaman geçer ve Maria ölmesi gerektiğini düşündüğü zamanı geçmiştir. Mezarlıktan döndükleri sırada köpeğiyle beraber, bir adamla karşılaşırlar…
Marquez, düşsel dünyayla kurduğu ince ilişkiyle okuyucuyu olayları ve duyguları farklı düzlemlerde algılaması için cesaretlendirir. 12 Gezici Öykü de rüyalar ve hatıralarla kurulmuş bir çizgi üzerine düşen okuyucunun yolculuğunu sembolize eder. Yüzyıllık Yalnızlık kitabından flashbacklerle okurunun etrafında dönen halüsojenik koku büyülü gerçekçilik akımının kadim temsilcisi Marquez’i bu kitapla ölümsüzleştirmiştir. Böylece yazarın dileği gerçekleşmiş, okur da kendine bir dost gözüyle bakarak onu hatırlamayı şiar edinmiştir.